27 Ocak 2010 Çarşamba

{BELÂ-YI AŞK}


“Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni / Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni

Mecnun aşktan iyice deli olduğu vakit babası alıp Kâbe’ye götürür onu. O zaman mültezeme dayayıp göğsünü tıpkı güzeller güzeli gibi, yukarıdaki dizeler ile dua eder. Ya Rab, bela-yı aşktan ayırma der. Seküler dünya insanlarına mistik bir anlatım gibi gelen bu hadise biz Müslümanlar için ne mana ifade etmelidir?

Aklını kaybetmiş, kendisinden hesap sorulmayacak kişiler bizim için delidirler. Peki, aşktan deli olmuş kişiler sahiden aklını mı kaybetmiştir yoksa Mecnunluk mertebesine mi erişmiştir? Aslında Mecnun olanın aklı değil aşkı başına gelmiştir. Dünya hesaplarıyla bitap düştüğü düşüncelerine aşkı giydirmiştir. Mecnun olmak ulvi bir hadisedir. Mecnun kelime olarak, çıldırmış, delirmiş demektir. Ama bizler hikâyede var olan aşkın kutsiliğini bildiğimizden, ona deli demekten imtina ederiz. Aslında deli olmak da mecnun olmak da neticede aynı kapıya çıkan hallerdir. Aşktan deli olmak ya da mecnun olmak ne fark eder ki. O hale eriştikten sonra size kim ki deli dese kızmazsınız, en büyük iltifat gelir. Çünkü ne için deli olduğunuzu iyi bilmektesinizdir. Delilik aşka muhalefet olsaydı, hiç sevmek delice olur muydu? Ya da sevmeyi tanımlamak için “delice” nitelemesini kullanır mıydık?

Seküler dünya insanı dediğim güruhun içine tevdi olalı beri, bizler de hesap kitaptan başımızı alamaz olduk. Tanrıyı bu dünyadan ayrı görmek ve göstermek için uğraşan batı dünyasına kayıtsız şartsız uyalı beri kendimizi ve aşkımızı tanıyamaz olduk. Her yaptığına maddi anlamda bir karşılık bekleyen kültürün çamurundan mayaladığımız ekmekleri yiyemiyoruz. Yesek de doymuyoruz, midemizi bulandırıyor sonra da hasta oluyoruz. O yüzden günümüz insanları aşkı anlamakta ve yaşamakta bu kadar gülünç durumlara düşebiliyor. Ekmeği çamurdan mayalayıp sonra da tat almayı bekliyorlar. Aşkı hesaba kitaba uydurmak için verdikleri çabayı, aşkı gerçekten anlamak için verebilseler o zaman sahiden mecnun olabilecekler. Mesela, Batının sinemasında üretilen deli, meczup karakterlerinin hiçbirisi bilgelik/ aşkınlık formu taşımaz, gözünle gördüğün gibi delidir o. Aklına danışman ve kanıtlaman yeterlidir. Oysa bizim sinema, tiyatro, menkıbe kültürümüzde, yüzlerce aşkı başında, insanlara ders verebilecek deli, meczup karakter vardır. Kimine akıllılardan daha akıllı deli yakıştırması yapılır, kiminin kalbindeki aşkı anlamaya bizim gibi akıllı insanların tahayyülü yetmez mesajı aktarılır.

Kişisel gelişim kitaplarıyla, kendi içindeki devi uyandırmaya çalışan akıllılara inat, ancak mecnun olabilenler içlerinde dev bir aşk büyütebilir, kendilerini en güzel hal ile var eden Rŭzi Resân’a… Bizlerin- akıllı insanların- mecnunlara bakıp ibret alması mı, yoksa gerçekten mecnun olanların biz akıllılara bakıp şükretmesi mi daha akıllıca, varın siz karar verin.

Aklımı başıma, aşkımı kalbime koyan Rabbime hamd ederim…

Ve aşkını başına almış tüm Mecnunlara selam ederim…

Hiç yorum yok: