2 Temmuz 2010 Cuma

Arkaş ve Sukutu


“Bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum.”

Arkaş

Elim kalem tutmaya başlayalı çok olmasa da içimde biriktirdiklerim çok oluyor artık. İçimi dışıma çıkarma gayretim vesilesi ile tanıdım Mihail Nuayme’yi, vesileler önemli ancak en çok tanımam gerektiği için tanıdım. Lübnanlı yazar, göç edebiyatı üzerine kitapları var. Bir de Arkaş’ı var… Aslında Arkaş kendisi ya da Arkaş benim.

Üsküdar’a yolumun düştüğü bir vakit hep aklımda olan yazarın kitaplarına ulaşmak arzusu ile “kaknüs” yayınlarına kendimi atıverdim, üstelik elimde domates ve üzüm poşeti ile. Satıcı bayana Mihail Nuayme kitaplarının nerede olduğunu sordum, o da gösterdi, sonra Mirdad romanının muhteşem olduğunu söyledi. Bir de yanında Kendini Arayan Adam-Arkaş’ın Günlüğü vardı. Ben kendisine teşekkür ettim, iki kitabın önce fiyatını sorup sonra incelemeye başladım. (Önce fiyat sormamın sosyolojik temellerine girmiyorum zira daha çok ekonomik temelli bir eylemdi bu) Aslında iki kitabını da almak istiyordum fakat yanımda yeteri kadar para yoktu. Mirdad’ı satıcı bayan tavsiye ettiği için ben diğer kitaba yoğunlaşmıştım, tamamen kendi tercihim bir kitap olmasını istiyordum. Böyle garip huylarım var. Üstelik kapak resminde görülen delikanlının bana bir şeyler anlatmak istediğine ikna olmuştum, gözlükleri çok afili duruyordu. Hiçbir tesir altında kalmadan Arkaş’ı kütüphanene kabul ediyor musun? Evet, evet… Arkaş’ta karar kılıp parasını ödedim ve ayrıldım. Kitabı yanıma alır almaz inanılmaz bir huzur hissettim. Gittiğim arkadaş ziyaretinin eve dönüş kısmında, otobüste, kitaba başlayıverdim. Kitap adeta bir tılsım ile örülü idi. Beni içine çektikçe kaybolmaya başlıyordum. Tıklım tıklım olan otobüste Arkaş ve benden başka kimse kalmamıştı. Sonra eve geldim, yine okudum. Sonra dışarı çıktım, otobüse bindim okudum. İki günlük bir sempozyuma katıldım, yollarda, arada derede yine okudum, bitti. Ve ben çok üzüldüm. Arkaş kayboldu ama ben hala buradayım. Buna çok üzüldüm. Kitaptan aldığım notları paylaşmanın yararına inanıyorum, Arkaş’ın sukutuna inandığım gibi…

Evvela,

Kitabı aldığım gün düştüğüm not:

“Aldığım gün kitap kerametlerini gösterdi. Yalnızlığımı bana anlatıyor, elimden tutuyor. Allah’ı andıktan sonra yalnızlık sana helal oluyor…”

Arkaş susarak anlatıyor. Modern dünyanın bağırtısına inat susuyor, New York’ta susuyor, bir kahvehanede susuyor, bir mağarada yaşamıyor Arkaş… Buyurun:

  • Çok konuşmak fikri dağıtır. İnsanlar sessizlikten ve düşünmekten kaçarlar. Bu durumda Allah’ı nasıl idrak edecekler? Allah’ın adını derin düşünme ve sessizlik içinde idrak etmeden, içlerinde onu bulamadan ananlar, ancak isimsiz bir şeye seslenmiş olurlar. S.32
  • Fakat ben şerefimi korumak için, içimdeki esas düşmanın yerine karşı konulmaya bile değmeyen zayıf düşmanlarla vakit kaybetmeyi uygun görmüyorum. Çünkü benim hakiki şerefim, dillerinin ulaşamayacağı kadar uzak ve kirletemeyeceği kadar da temiz. Benim şerefim, fikirlerim gibi, onlardan ırak. S.38
  • İnsanoğlu adını kayıtlardan silersen, hayattan da silineceğini zanneder. S.22
  • İnsanlar konuşanlar ve susanlar diye ikiye ayrılır. Ben suskunlardanım. Benim dışımdakiler habire konuşurlar. Dilsizler ve bebekler ise Allah’ın ağızlarına vurduğu mühür dolaysıyla konuşmazlar. Oysa ben, kendi ağzımı kendi elimle mühürledim. Ben susmanın tadını anladığım halde, konuşanlar konuşmanın acılığını anlayamadılar. Bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum. S.17
  • Sözler doğru ve yalandan ibarettir. Susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur. S.19
  • Ben kendim için bir ad bilmiyorum. Bir ad bilmeme de gerek yok. Çünkü kafamda yeni bir fikir doğduğu vakit, yeniden doğmuş gibi oluyorum. Fikirlerim de şimşek hızı ile doğuyor. S.21
  • Cahil içinden “Allah yoktur “ demiş. Cahilin Tanrısı cehalettir. S.31
  • Bilmediğini inkar etmek insanın doğası gereğidir. Öyleyse insanoğlu niye kendini inkar etmiyor? S. 31
  • İnsanoğluna gönül gözünü , etten ve kandan olmayan bir kulağının olduğunu; derin düşünme ve sessizlik sayesinde gözünün görmediğini görebileceğini , kulağının duymadığını duyabileceğini söylesen sana ahmak ve deli der. Öyleyse insanların görmediğini gören, duymadığını duyan, insanların gözünde deliden başka ne olabilir ki? S.31
  • Kararsızlık, gelecekle ilgili pişmanlık korkusundan doğan bir zayıflıktır. S. 52
  • Ey Arkaş, yaratıcı irade sırrının dışında dünyanın bütün sırlarına vakıf olsaydın, şiddetli bir fırtınanın ortasında bir tüy gibi ve zifiri karanlık bir gecenin içinde şaşkın bir şekilde kalakalırdın. S. 97

    Arkaş bunları susuyor ve başka bir hayatı yaşıyor. Aslında hepimizin özlediği bir hayatı… Mesela eşlerin birbirlerinin sözlerine değil gözlerine bakarak anlaştığı bir hayatı… Bir annenin gülüşünden, bir babanın sakalındaki beyaz telden dökülen manayı kavrayacak bir hayatı… Allah ezan ile namaza çağırır insanları ama sen Allah’ın huzuruna çağırtılmaya gerek duymadan, erkenden, gidiversen olmaz mı?

    Tavsiye: Kendi yalnızlığını ve sukutunu aramaya çıkmamış olanlar önce aramaya başlasınlar. Nasılsa bulamayacaklar. İşte o zaman Arkaş’a uğrasınlar.

    Sümeyra Aktaş Arkaş’ aşık oldu da yazdı…

1 yorum:

sarimura dedi ki...

Ellerinize saglik Sumeyra abla.. Tavsiyeniz dogrultusunda listeme ekledim. Tesekkur ederim.