3 Ekim 2010 Pazar

Nefsin Sivrilttiği Kalem


Yaklaşık bir ay kadar önce uykunun gözünün, beni pek tutmadığı bir gecede evimizde en sevdiğim bölüm olan kütüphaneyi karıştırmaya koyuldum. Algılarım bulunduğum zaman dilimi içerisinde hangi konu üzerinde yoğunlaşmışsa benim de ilgimi o türden kitaplar çekiyor. O gece de dikkatimi ciltsiz, küçük bir kitapçık çekti. İçinde uzun süredir arayıp durduğum aforizmalar vardı. Cümleler ve anlamlar. Cümleler 36 bölümü altında, koyu renkle yazılmış şu cümle, aramızın limoni olduğu uyku ile yollarımızı hepten ayırdı. “ölen kendi dünyasına gömülür.” Cümlenin altındaki aforizma ise şöyle idi: “Susmakta çok faydalar olduğunu bildiğim halde kalemimin konuşması hoşuma gidiyor. Ey aklına geleni yazan kalemim: Eğer hakkı söyleyemiyorsan sus. Eğer batıla alet oluyorsan sus. Eğer boşu boşuna gayret ediyorsan yine sus.”

Susmak yeri ve zamanı geldiğinde insana konuşmaktan çok daha faydalar sağlayan bir eylemdir. Hele eliniz kalem tutan, insanların sizden beklentileri olduğuna inanan bir kimse iseniz, ne kadar susacağınız ve ne kadar konuşacağınız çok önemlidir. Bu anlamda yazarak yahut konuşarak insanlara yol göstermeye çabalayan insanların hakkı söylemek iddiasında olup, aslında nefsini yücelttiğine şahit oldukça üzülüyorum. Kalemlerini hak adına batılın kalemtıraşı ile sivrilttiklerini gördükçe de kahroluyorum. “Ben kimseye yaşantımla örnek olmak durumunda değilim kardeşim, “yazarım” paramı da alır işime bakarım “ düşüncesi ile yola devam eden arkadaşlarımız çok büyük bir vebal altında olduklarının farkındalar mı bilemiyorum. Ama bilselerdi yazamazlardı herhalde, ellerinde tuttukları kalem düşerdi. Elbette yazılan her kelimenin yaşantıya geçmesi gibi bir durum söz konusu değil, çünkü yazdıklarımız yahut konuştuklarımız ütopyalar dünyasından çıkma oluyor çoğu kez. Yani ideal düşünceler dünyasında yaşama çabamızın tezahürleri. Lakin kendimizi Müslüman olarak tanımlıyorsak, çelişkilerle dolu bir hayatı yaşamamalıyız. Ortaya koyduğumuz iddialarımız ile dünyaya koyduğumuz tavır zıt düşememeli. Zira yaşantının dilden ve yazıdan daha tesirli olduğu bilincinde olmalıyız. Bir okur, yazıda gördüğü suretle, gerçek hayattaki sureti değerliyorsa ve bunun sonucunda hayal kırıklığı yaşıyorsa bu yazarın vebalidir. Kelime ve hayat arasındaki makas böylesi büyük bir aralığa dayanamaz kırılır.

Yazarak kendini ifade eden kimi insanlarda (yazar değil onlar), bir süre sonra da dikkat çekme adına “saçmalamak” baş gösteriyor. Artık susmak literatürden çıkıyor, alabildiğine saçmalanıyor. İçinde yaşadığı dünyaya sövgülerle para kazanıyor, sizinki de hayat mı be kardeşim serzenişleriyle dervişleştiğini zannediyor. Benim ise bu noktada en büyük üzüntüm, bu tür görüşlerin düşünce süzgecinden geçirilmeden alkışlanarak yüceltilmesi oluyor. İnsan bu alkışlarla yaşamaya fena alışıyor. Şak şak seslerini duymadan yaşayamayan yazar dervişlerimiz türüyor. Okuduğu kitap sayısını kafalarımıza vuran, yazdığı senaryoları gözümüze sokan, yaptığı programlarda poz kesen adamlar doğuyor. Kimsenin ne dediği umurumda değil diyerek aslında kendisini okuyanları ya da dinleyenleri aşağıladığının farkına varamıyor. En acısı da aşağılandığının farkında olmadan kendisini hep eksik, işe yaramaz gören okuyucunun hali oluyor.

İyi bir yazar benim gözümde tüm acıları kendi içinde hissetmekle kalmayıp onları sahiplenendir. Yeşil yol filmindeki siyah dev adamı hatırlarsınız. İşte o adam gibi, insanların hastalıklarını içine çekerek, kendini zehirlemek pahasına başkalarına hayat dağıtan olmalıdır. Yine Black filmindeki o öğretmen gibi. Hayatı pahasına kör, sağır ve dilsiz o kıza hayat veren olmalıdır. Acıyla hiç tanışmamış, kalbi hiç sıkışmamış, ciğeri yanmamış bir yazar olabilir mi?

Acı çekmeye tahammülü olmadan, yazılarını yahut kitaplarını “sadece” raflarda birer ürün, okurları da gelir kapısı olarak görenler, eleştirdiklerinin aksine asıl eleştiriyi hak edenlerdir. Çünkü her ölen kendi dünyasına gömülür. Yüce bir hedefi olmadan, günü kurtarmak yahut meşhur olmak için afili cümleler üretip “vay be” alan arkadaşlara/yazarlara/hatiplere âcizane bir tavsiye:

Kütüphanenizi “bir” kitap bulmak için terk edin. Ne dersiniz?

Sümeyra AKTAŞ.

Hiç yorum yok: